28 Haziran 2013 Cuma

PERA MÜZESİ OSMAN HAMDİ BEY VE AMERİKALILAR: ARKEOLOJİ, DİPLOMASİ, RESSAM, SANAT, ARKEOLOG VE BÜROKRAT SEGİSİ

PERA MÜZESİ OSMAN HAMDİ BEY VE AMERİKALILAR: ARKEOLOJİ, DİPLOMASİ, RESSAM, SANAT, ARKEOLOG VE BÜROKRAT SEGİSİ

            Pera Müzesi 2. katında Osman Hamdi Bey ve Amerikalı arkeolog ve fotoğrafçı John Henry Haynes ve Asurbilim Profesörü Hermann Vollrath Hilprecht’in anadoluda yaptıkları araştırma ve kazılarla kesişen yolları anlatılmaktadır. Osman Hamdi (1842-1910) dönemin Müze-i Humayun’un Osmanlı kökenli ilk müdürüdür ve yabancı arkeolojik keşif heyetlerine izin yetkisi ondaydı. J. H. Haynes (1849-1910) Amerikalıların Klasik arkeolojide ilk girişimi olan Asos kazısını fotoğraflarıyla belgeleyerek Anadolu’yu gezip fotoğraf yeteneğini geliştirdi. Mezopotamya’ya  giderek Wolfe keşif gezisine katıldı. Kısa süre Bağdat büyükelçiliği yaptı. Pennsylvania Üniversitesi Nippur kazılarında saha sorumlusu oldu. Binlerce çiviyazısı tableti gün yüzüne çıkardı. H. V. Hilprecht ise Almanya’da doğmuş ve öğrenim görmüş rahip ve Eski Yakındoğu Araştırmacısı olarak anılmaktadır. Bir zamanlar arkeolojinin Kolomb’u olarak anılmaktadır. Pensylvania Üniversitesi’nde Asurbilim Profesörü olarak çalışmış, Nippur’daki kazlara katılmıştır. Pensylvania Üniversitesi’ne antik eser sağlamak, yetkililerle görüşmek, Müze-i Hümayun’daki buluntuların kataloglarını hazırlamak için İstanbul’a gelmiştir. Sergi bölümünde kazılarla ilgili resimler, çeşitli buluntular araştırmacılara ait çeşitli eşyalar ve Osman Hamdi Bey’in resimleri bulunmaktadır.
            Araştırmacılar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptıkları kazılarla birçok arkeolojik eserin gün yüzüne çıkmasını sağlamış, yaptıkları çalışmalarla belki o zamana kadar ülkede olmayan bir farkındalık oluşturmuşlardır. Osman Hamdi Bey yaptığı resimlerle o dönem İstanbul’un görünüşünü kendi bakış açısıyla resmetmiştir. Şüphesiz Osman Hamdi Bey ülkesine araştırmaya gelen bu araştırmacılardan etkilenmiş ve gördüğü hukuki ve bilgi eksikliklerini bu ilginç karşılaştırmayla kapatmaya çalışmış entelektüel bir kişiliktir. Haynes ve Hilprecht Amerika’nın dünya liderliğine yükselmeye çalıştığı bir zamanda Anadolu’ya gelerek arkeolojik kazılar yapması ise ilginç bir zamanlama bulunmaktadır. Arkeoloji’nin Batı tarafından bir sömürge bilimi olarak kullanılmasına somut bir örnek teşkil etmektedir Anadolu kazıları. Özellikle bizim bile belki haberimizin olmadığı bir dönemde ülkemize gelerek en önemli kazılara katılmış ve daha önemlisi bizim topraklarımızda yüzyıllar öce kurulmuş bir devletin profesörü olmuştur. Şüphesiz bu bilgi birikimi ve yakın ilgi doğu toplumlarının çöküş yaşadığı Batınınsa hızla yükseldiği bir döneme denk gelmesi çöküşümüzün nedenlerinden birinin de ne kadar yetersiz ve ilgisiz kaldığımızın kanıtıdır aslında. Batılı bilim insanları doğunun esrarını bizden önce keşfetmiş olmalı ki o dönemin zorluklarına hiç aldırmadan binlerce kilometre öteden araştırma yapmaya ülkemize gelmişlerdir. Yapılan bu araştırmalar ise Batıda doğan bilimlere kaynaklık etmektedir. Batı her şeyiyle Doğuya egemen olmaya çalışırken Doğunun tarihi zenginliklerini de unutmamıştır. O dönemde maddi imkânsızlıklarla boğuşan Doğuya bilimsel araştırma nedeniyle gelip kendi üstünlüğünü Doğuya bir kere daha ispata kalkmış ve üzerinde bulunduğumuz zenginliğin bilgi ve esrarını Batıya taşıyarak kültür ve tarihlerine zenginlik katmışlardır. Haynes’in daha sonraları Bağdat Büyükelçisi oluşu bilim ve bürokrasinin nasıl sırt sırta vererek yükselmenin temel taşlarını dizdiğinin açık bir ifadesi olsa gerekir. Yapılan bu kazılarda Doğunun zenginlikleri bilim adıyla taşımış, bölgenin kültürel ve doğal zenginlikleri araştırılarak farkında bile olamadığımız zenginliklerden bihaber bu değerlerin elimizden kayıp gitmesine engel olamamışız. Doğunun gizemli yüzünün arkeoloji ile keşfeden Batı o dönemde beklenmedik bir ileri görüşlülükle keşfetmiş, farkındalık oluşturmuş ve topraklarından fersah fersah uzak olsa da bu zenginlikten aslan payını kendine ayırmıştır. Şüphesiz arkeoloji sadece bölgenin kültürünü ve tarihini açığa çıkarmakla sade bir bilgi kazanmamış, oranın kültür ve tarihini kendileri yazarak bu toprağın tarihini yabancılardan öğrenmek zorunda bırakmıştır. Sanayiden sonra sosyal bilimlerde de egemen batı düşüncesi ister istemez zihinlere kazınmıştır.
            Osman Hamdi Bey bu zenginliklerin ortaya çıkmasında ve korunmasında büyük emekleri olan çok yönlü entelektüel bir kişiliktir. Kendi dönemin tasvirlerini resimlerinde ustaca nakşetmiştir. Resimlerinde sık sık modernliğin ve değişimin temsili kadın ve geleneklerin ve tutuculuğun temsili cami resimlerini çok sık işlemiştir. Resimlerindeki çelişkiler herhalde döneminin de açmazlarıydı ve kendisi bu zıtlıkları ustaca resmetmiştir. Resimleri sanatının ülkemizdeki en önemli kaynakları olduğu gibi döneminin de ustaca tasvirleridir aslında.
             İki batılının ve bir batılılaşmak arzusunda buluşan bir insanın sıra dışı arkeoloji öyküsü ülkemiz arkeoloji kürsüsünün de önemli dönüm noktalarından biridir. Aynı bilimi kullanan ve sonuçları itibariyle farklı amaçları olan üç araştırmacının tarihi buluşması maddi üretim zenginliği kadar kültürel ve tarihi zenginliğin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Arkeolojinin ve diğer sosyal bilimlerin bilimsel yönlerini kullanıp kültürel ve tarihi zenginliklerimize zenginlik katmadıkça Batının emperyalist etkisinden kurtulmak kolay olmayacaktır. Son dönemlerde yapılan çalışmalar umut vermekte, bu bilimlerin kökeninin Batının elinde olması bizi bu çalışmalardan alıkoymamalı, kültürel ve tarihi zenginliğimize üretim zenginliğimiz kadar değer vererek geleceğimize ışık yapmalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder