5 Şubat 2013 Salı

İNSAN-TOPLUM VE İLETİŞİM

İNSAN-TOPLUM VE İLETİŞİM
Bu yazıda minimize edilmiş konulardan çok iletişimin genel mahiyeti üzerinde durulmuştur. Bu nedenle konudan çıkarılacak sonuçta ayrı ayrı açıklamalara yer verilmemiştir.
İnsan niçin diğer insanlarla iletişimde bulunmak zorundadır? Sorusunun cevabı bizi insanın diğer insanlar yani toplum üzerinden kendini oluşturduğu cevabına götürür. Evet aslında insan toplumla iletişime geçmekteki amacı kendi çıkarlarını toplumun düşün dünyasına aktararak kendine pay devşirmek istemesidir. Bu pay ise günümüz dünyasında dünyalık emellerden oluşur. Oysa yüce dinimiz İslam insanı konuşmakla yani dünya malına karşı heves duymakla memur etmemiştir. İnsanın konuşma dili tam tersine Rabbinden O’nu dilemek ve fani olanı yani lisanı baki olana tevdi ederek baki lezzetlere kavuşmayı emreder.
            Peki Peygamberimiz (sav) her şeyi konuşarak mı halletmiştir? Ashabının meselelerinin özünü elbette O ashabından daha iyi biliyor, ashabı ise O’nun konuşma ve davranışlarından (hadislerinden) dinleyerek ve gözleyerek kendilerine dersler çıkarıyordu. Demek ki doğru iletişim öncelikle dinlemekten geçiyor. Öyle ki Rabbimiz bize kitap gönderdiğinde önce onu dinleyerek ve maksadı yaşayarak kendi gözlemlerimizle anlamamızı diliyordu. Kur’anın birçok yerinde insanlara dinlemeleri ve uygulamaları tavsiye edilmiştir. İnsanların konuşarak kendileri için doğru olanı ortak bir akılla bulmaları yani evrensel kanunlar çıkarmalarını istememiştir ve bunu beklememiştir. Elbette istişare gibi hayati konular yine daha önce Kur’ani iletişimi sindirmiş dimağlar tarafından yapıldığı takdirde başarıya ulaşacaktır.
            Peki, günlük hayatta nasıl bir iletişimde bulunmalıyız. Kur’an bize bu konuda neyi emretmiştir? Öncelikle insanın cismi bu dünyaya benzerdir. Biyolojik varlığı fiziki dünya ile iç içedir. Demek ki insan cisminin devamı için ihtiyacı kadar gıda aldığı gibi bunu fazlası dünyadan gam almaya ve asıl maksadın kaybolmasına sebep olduğu gibi iletişimin de fazlası yani boş olanı dünyadan lezzet alma amacına götüreceği için insanın bundan kaçınması gerektiğini sanırım akıl baliğ her Müslüman bilmektedir. Öyleyse iletişimin de ilahi bir amaca hizmet etmesi gerekir. Rabbimiz bizi kul olarak kulluğu yapmaya lazım gelen bütün vasıflarla donattığına şüphe yok. Var olan tüm vasıflar ilahi bir özellik taşımakta ve Rabbine karşı yönlendirilmekte birer vasıta olmak durumundadır.
            Günümüz teknoloji çağı alabildiğince dinden beri tutularak insanın birey olarak lezzet almasını en üstte tutmaktadır. Oysa bu davranış bireyin varlığının ortaya çıkarılmasından çok tüm bireylerin aynı davranışlarda bulunarak tek bir amaca hizmet etmesi sonucunu doğurur. Yani birey aslında kendi özgürlüğünü keşfettikçe ve arzuladıkça aslında tüm bireyler insanın varlığını daha ileri götürmekten çok insan varlığını çeşitlendirerek Rabbine karşı birey adedince asi kul yaratmaktan öteye gidememektedir. İnsanı nokta olarak merkeze alacak olursan ve herkesin bu noktadan kendine değişik yollarla ifade etmesini beklersek merkezdeki o noktadan birey adedince farklı yollar çıkar. Ve bu yollar o bireyin ölümüyle biter. Bu olay sürekli tekerrür ettikçe insan çeşitlilik üzerine çok şek anlamış olur ancak bireysel-toplumsal iletişimi daha karmaşık hale getirmiş olur. Oysa insan varlık olarak bir yol üzere yaratılmış ve insanın ilerlemesi de ancak bu yol üzerinde daha ileriye giderek mümkün olmaktadır. Yani nev-i şahsına münhasır bir hayat yaşamakla aslında insanlığın izlemesi gerektiği yolun 360 farklı derecede sapabileceği bir gerçektir. Dağılmış bu kadar insanı toparlayıp insanlığın geçek bir yola çekilmesi için de Rabbimiz peygamberler göndermiştir. Gönderilen bu peygamberler kendilerini de farklı bir insan tipi olarak algılamayıp gerçek istikamet üzere olarak asıl gayenin ve lezzetin yani gelişimin etaplarını bizzat kendi hayatlarında göstermişlerdir. Evet diğer bütün yollar insanın hiçliğine çıktığı için aslında birey zail olmak tehlikesi içinde ve gerçeğinde yaşamaktadır. Oysa bireyin bir varlık olarak gerçek varlığı kendi gelişim çizgisini rehberi yardımıyla bularak bunu takip etmektir. Birey ancak kendini yok olmaktan böyle kurtarabilir.
            Sahip olduğumuz her şeyin iletişimimizle bir bağlantısı vardır. Çünkü sahip olduğumuz her şeye iletişimimiz sayesinde sahip olmuşuzdur. Sonunda ise ortaya kendi kendini yok eden bir toplumsal sistem ortaya çıkmıştır. Günümüz öğrencilerine mekteplerinde bu iletişim kuraları her yıl artan bir oranda ders olarak çeşitlenmiş ve çoğullaşmıştır. Ve insandan bunları bilerek yaşaması istenmektedir. Dersler ve konular çeşitlendirilerek elbette belirli bir gelişim elde edilebilir ancak bu gelişim sürekli kendi etrafında dönüp durarak asıl maksadın yakalanmasına perdedarlık etmektedir. Bu tip dersler ise zihin açıcı olmamakta ve bireyi ezberleyerek al kullan sahip ol ve tüket davranışına itmektedir.  Oysa mesela insanın diğer insanlarla-toplumla ve dünya ile iletişime geçmede önce nasıl iletişimde bulunması gerektiği asıl muradın ne olduğu küçükken işlenmeli ve belirli bir ilahi düzen ve birliktelik büyüyünce de devam ettirilmelidir. Batılı insanı yücelten Allah’ı haşa yok eden düşünürlerden çok bireyi yaradan Rabbi ile anlamlı hale getiren derslerin ve kitapların okutulması hayati önem arz etmektedir. Eğitimden amacımız bir kültür inşa etmekse bir kültür ancak sağlam temeller üzerine böyle inşa edilir. Aksini savunmak ise inşa etmekten çok birbirini tüketerek oluşan kültürden öteye gitmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder