SİNEKLİ BAKKAL
Sinekli bakkal mahallesinde herkes geleneklerine uygun olarak sosyal rollerini yaşamaktadır. Mahallenin imamının Rabia adında bir torunu var. Rabia geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Emine ve hayatını karagöz oynatarak yaşayan Tevfik’in kızıdır. Ancak anne ve imam Tevfik’in bu yaşamından hoşlanmazlar ve tevfik’le Emine ayrılır, kızı Rabia ile imam olan babasının evine yerleşir. Tevfik daha sonra oynadığı oyunlar dolayısıyla yönetimi eleştirdiği itirafı ile Marmara’da bir adaya sürgün gider. Burada dahiliye nazırı Zati Bey in emrinde çalışır.
Rabia bir gün oyuncak bebeğiyle oynamak isterken imam dedesi onun babası gibi gözünün oyunda olduğunu, oyunlarla soytarılıktan başka bir işe yaramadığını söyleyerek bebeği alıp ateşe atar. O günden sonra Rabia daha içi kapanık bir çocuk olur. Dedesi sürekli onu cehennem ateşiyle cezalarla korkutur. Dedesi imam onu hafızlık için eğitir ve nihayetinde Rabia en tanınmış hafızlardan biri olur. Ramazanlarda camilere hatime giderek ve güzel sesiyle mevlit okuyarak dedesine para kazandırmaya başlar. Rabia nın sesine herkes hayran kalır ve kısa zaman sonra hatim ve mevlitlerin aranan ismi olur.
Bir zaman sonra Rabia babası Tevfik in sürgünden döndüğünü öğrenir. Başta onu görmek bile istemez. Çünkü o dedesinin dediği gibi işe yaramaz cehennemlik soytarının tekidir. Ancak Rabia onu yine de tanımak isteğinden kendini alıkoyamaz ve bir gün babasını görmeye gider. Babası sinekli bakkalda İstanbul bakkaliyesi adında bir dükkan açmıştır. Rabia babasını tanımasıyla ön yargıları kırılır, aslında onun ne kadar eğlenceli bir insan olduğunu anlar ve hemen ısınır. O günden sonra haftada bir gün babasını ziyarete gelir. Annesi onun babasını ziyerete gittiğini öğrenince çok kızar ve Rabia yı azarlar. Beğenmiyorsan çek onun yanına git der. Rabia da evden kaçarak babasının yanına gider. İmam bu işe parası kesildiği için kızar ve vermek istemez. Zaptiye nazırı Selim Paşa ve eşi Rabia nın ününden haberdardır. Böyle bir durumda araya girer ve kız babasını seçer ancak mevlit ve mukabelelerden kazandığı parayı dedesi alarak anlaşırlar. Rabia o günden sonra anne ve dedisinden kesin bir kopuş yaşar. Eğitimi için belli günlerde Selim paşanın konağına gider ve ses eğitimi alır. Orada fasıl söylemeyi tef çalmayı öğrenerek profesyonel müzik hayatına başlar.
Rabia nın sesi ünlü bir müzisyen olan pregrini ve Mevlevi şeyhi Vehbi efendi nin dikkatini çeker. Artık bu kişiler Rabia nın okuduğu camilerin müdavimleri olur. Selim paşa nın konağında bu kişilerle tanışır ve Vehbi Efendi den de eğitim alır. Hilmi Pregrini nin Rabia yı eğitmesini ister. Ancak pregrini anun bu Allah vergisi mükemmel kabiliyeti yine bu yolda kullanılmalı ve onu Vehbi efendi nin eğitmesi gerektiğini söyler. Vehbi efendi Rabia yı manevi olarak etkiler. O her zaman Rabia ya ümit verir, korku yerine sevgiyi öğretir.
Selim paşa nın konağına sık sık gider. Orada konak ağasının yeğeni Bilal le tanışır. Bilal kendini beğenmiş burnu havada biridir. Bir gün mutlaka büyük bir adam olacağını herkesin hakkından geleceğini söyler. Rabi ayla karşılıklı olarak etkilenirler. Rabia o yıllarda henüz ergenliğe girmeye başlayan bir kızdır. Rabia nın gelişmesiyle beraber herkes Rabia nın sesi gibi mert tavırları ve güzelliği ile etrafındaki insanların dikkatini çeker. Ancak Rabia ya kimse yanaşmaya cesaret edemez. Bilal Rabia ya yaşmaya cesaret edebilen tek erkektir. Bilal in de parlak zekalı bir çocuk olduğunu anlayan paşa onu da Galatasaray sultanisine kaydettirir. Ve Bilal oradan sonra memur olur. Burnu yine havadadır ve bir gün kendisinin de Selimpaşa gibi herkesin hakkından gelen, köşkleri hizmetçileri olan biri olarak hayal eder. Rabia Bilal in bu tavırlarından hoşlanmaz ve araya mesafe koyar. Yirmili yaşlara geldiğinde herkes Rabia nın evlenmekte geç kaldığını bir an önce kendisine bir eş bulması gerektiğini söyler. Ancak Rabia kendine denk kimseyi bulamaz.
Selim paşanın oğlu Hilmi Tevfik le iyi arkadaştır. Tevfik onun için her şeyi yapar. Hilmi padişahın artık tek hükümran olduğu bu devre karşı çıkmakta ve bir grup arkadaşıyla beraber ulusculuk akımıyla ilgilenmektedir. Babası Hilmi nin bu davranışlarından dolayı ondan utanır ve onu asla tam bir erkek olarak kabul etmez. Tevfik bir gün Hilmi nin paristen gelen postasını kadın kılığına girerek almaya giderken yakalanır ve Hilmi ile beraber Şam a sürgüne gönderilir. Rabia artık amcası Rakım ve Çingene pembe ile beraber yaşamaya başlar. Bu arada Rabia özel derslere gitmeye başlar. Önce annesini sonra dedesini kaybeder. Ancak onları asla affetmez ve cenazelerine bile gitmez. Oğlunun Şam da sürgünde olduğu günlerde Selim paşa kendisini yargılamaya başlar. Kendisi padişahın kusursuz bir hizmetçisidir. Ancak oğlunun içinde bulunduğu durumu düşündükçe vicdan azabı çeker ve oğlunu anlamaya başlar. Artık eskisi gibi ulusçulara dayak atamaz hale gelir ve sonunda istifa ederek mahallenin sade yaşamına döner.
Pregrini Rabia ile evlenmeye karar verir ve bu fikrini Rabia ya söyler. Rabia islamı kabul etmesi ve babasının evinde yaşaması koşulu ile evlenmeyi kabul eder. Pregrini bir papaz iken dinin yasaklarından bıkmış ve italyadan istanbula kaçmış biridir. Hayatında hep yeniliklerle yaşamayı sever. Ancak yine de Rabia nın şartlarını kabul eder ve ismini de Osman olarak değiştirerek evlenirler. Evlenmeleriyle mutlu bir yıl geçirirler. Ancak bir gün Osman bebekte bir konakta tatil geçirmek ister. Rabia her zaman değişime karşıdır ve başta kabu etmez. Bebekteki tatil Rabia nın sinekli bakkal mahallesinden ilk çıkışıdır. Konakta fasıllar ve mevlitler okuyarak o bölgedeki herkesi kendine hayran bırakır. Gizemli, yetenekli ve aynı zamanda kedini hiç değiştirmeyen biridir Rabia.Tevfik in yardımıyla Hilmi bey şam dan parise kaçarak orada da sürgüne gittiği haberi ile tatilleri bölünür eve gelirler.
Sonraları Rabia hamile kalır ve hamileliği kötü bir şekilde geçer. O yıllarda devletin başından da kötü günler geçmektedir. Adeta değişime direnen devlet ve Rabia nın doğurması her iki için de bir değişimin sancısıdır. Zorlu bir doğumdan sonra Rabia nın çocuğu olur. Ve o yıl temmuz 1908 de meşrutiyet ilan edilerek tüm siyasi sürgünler geri dönmeye başlar. Siyasi sürgünlerle beraber hırsızlar, çeşitli suçlardan sürgüne gidenlerde gelir ve kendilerini siyasi sürgünde göstermeye çalışarak rant elde etmeye çalışırlar. Hatta tavfik ilk tutuklandığında onu padişaha komplo kuranlardan olduğu suçlamasıyla karakolda iyice döven kişi de artık bir meşrutiyet savunucusudur.
Modernizemle beraber gelenekler yavaş yavaş yerini aynılık yerine farklılıklara, devlet- padişah yerine bireylerin özgürlüğüne, makro alandan mikro alanlara kadar değişimin sancısı yaşanmaktadır. Bu değişim her iki tarafında inatları sonucunda gerçekleşir. Ancak bireylerin özgürlüğü üzerinden de beslenen yeni bir iktidar ortaya çıkar. Mekanlar aynı kalsa da orada da bir değişim olur ve artık mekanlarda bireylerin zevklerine uygun olarak imar edilir. Osman her zaman değişimle hayat bulan ancak Rabia ise muhafazakarlıkla yaşayabilen bir insan olmasına karşı değişim kaçınılmazdır herkes değişimi kendi hayatına girmesine izin vermek zorunda kalacaktır.
MOR SALKIMLI EV
Halide Edip, 1882'de Mehmet Edip Bey'in kızı olarak Beşiktaş'ta Mor Salkımlı Ev'de dünyaya gelmiştir. Aile, çeşitli sebeplerle ara ara bu evden ayrılmakla birlikte her defasında mor salkımlı eve geri döner. Halide'nin annesi Bedrifem Hanım, o küçük yaşta iken veremden ölmüştür. Halide, onu çok az ve silik hatırlamaktadır.
Halide'nin hayatında, mor salkımlı evde 'Haminne' diye hitap ettiği anneannesinin büyük yeri olmuştur. Eyüp Sultanlı Nakiye Hanım (Haminnesi), Mevlevi, aşırı derecede merhametli, cömert, elindeki her şeyi yoksullara dağıtmaya çabalayan bir insandır. Haminne'siyle birlikte Çingene olduğu söylenen sütninesi Hatice ile de çok iyi anlaşmaktadır. Bunların dışında Halide'nin annesinin ilk evliliğinden olan Mahmure ablası onun çocukluk yıllarındaki en büyük arkadaşıdır.
Halide Edip'in zihninde, babası Mehmed Edip Bey'in de büyük bir yeri vardır. Mehmed Edip Bey, işi gereği bazı geceler sarayda kalmaktadır. Halide, annesinin ölümünden sonra çok hassaslaştığı için babasının sarayda kaldığı bir gece evde 'Babamı isterim!' diye sinir krizi geçirmiş, ev halkı mecburen küçük kızı saraya babasının yanına götürmüştür.
Bir süre sonra, Mehmed Edip Bey, bir başkasıyla evlenerek Yıldız'da bir ev tutar. Halide yeni üvey annesi ile tanışmak zorunda kalır. Önce üvey annesine ısınsa da eve ve muhite alışamaz. Mor salkımlı evi ve oradaki yakınlarını özler. Babası Mehmed Edip Bey, katı bir İngiliz terbiye usulü benimsemiştir. Halide, buna dayanamaz. Kış günlerinde, kollarını, bacaklarını açıkta bırakan lacivert ve kısa elbiseleri, yazın beyaz kıyafetleri giymekten hiç hoşlanmaz. O, sokaktaki küçük kızlar gibi renkli elbiseler giymek ister. Beslenmesi de katı İngiliz terbiye metoduna göre düzenlendiğinden şekerleme yemesine izin verilmez. Halide, bugünlerde kendini çok yalnız hisseder.
Küçük Halide, Kiria Eleni adlı bir Rum kadının işlettiği bir çocuk yuvasına verilir. Halide, buradaki tek Türk çocuğudur. Halide, Kiria Eleni'yi çok sever ve buraca bir sıcaklık hisseder. Fakat babasının evinde çektiği sıkıntı ve yalnızlık onun hastalanmasına neden olur ve babası mecburen onu mor salkımlı eve gönderir.
Mor salkımlı evde, kalabalık bir aile içinde Halide, içe kapanık bir çocuk olur. Saraylı Hanım teyzesi ona Afrika Seyahatnamesi adlı bir kitap verir. Halide, okuma zevkine ilk olarak bu kitapta ulaşır. Daha beş yaşında olmasına rağmen babası, ondaki okuma arzusunu görerek özel hoca tutar.
Mor salkımlı evde, kalabalık bir aile içinde Halide, içe kapanık bir çocuk olur. Saraylı Hanım teyzesi ona Afrika Seyahatnamesi adlı bir kitap verir. Halide, okuma zevkine ilk olarak bu kitapta ulaşır. Daha beş yaşında olmasına rağmen babası, ondaki okuma arzusunu görerek özel hoca tutar.
Halide'nin bu günlerde arka arkaya iki kız kardeşi dünyaya gelir: Nilüfer ve Nigâr. Bir süre sonra Halide'nin dayısı ve büyük babası mor salkımlı evde vefat edince aile Üsküdar'daki ibrahim Efendi Konağı'na taşınır. Halide bu evde piyano dersleri de almaya başlar. Fakat müzikte çok başarılı değildir. Ancak müziği derinden sevmektedir. Konağa gelen ve Halide'yi etkileyen kişilerden biri de Ahmet Ağa'dır. Üç yıl boyunca onlarla kalan Ahmet Ağa, Halide'ye okuması için Battal Gazi, Ebu Müslim gibi eserler verir. Halide'nin hayal gücüne büyük tesiri olur bu eserlerin. Ahmet Ağa, onu Karagöz'le de tanıştırır.
Halide'nin hayatında bir değişiklik meydana gelir. Saraylı Hanım teyzesi ile babası evlenir. Eski üvey annesi bu durumdan çok rahatsız olur. Bu karmaşayı ve hüznü yakından gören Halide ömrü boyunca çok evlilikten nefret eder. Babası huzursuzluğa son vermek için iki eşini ayrı yerlere yerleştirir ve Halide tekrar mor salkımlı evde yaşamaya başlar.
Halide yaşı büyütülerek Üsküdar Amerikan Kız Kolej'ine gönderilir. Bu okulda çok şey öğrenen Halide evinde Rıza Tevfik'ten de ders almaktadır. Rıza Tevfik, ona mistisizmi ve folkloru tanıtmıştır. 1899'da tekrar Amerikan Kız Kolej'ine devam eder. Burada din üzerine düşünmeye başlar ve kolejin kütüphanesinde Hristiyanlığı araştırır. Sonuçta Hristiyanlığın çok tahrip olduğu kanısına varır.
1900'de matematik dersinde yetersiz olduğunu fark eden Halide, babasından özel hoca tutmasını ister. Dönemin ünlü matemetikçi ve pozitivisti Salih Zeki Aktay hocası olur. Salih Zeki, Halide'nin fikir dünyasına çok tesir eder. 1901'de ilk Türk kızı olarak koleji bitiren Halide kendisinden yaşça büyük Salih Zeki ile evlenir. Mutlu bir evlilikleri olur. Birlikte çalışmalar yapmaktadırlar. 1903'de ilk oğlu, on altı ay sonra da ikinci oğlu dünyaya gelir. Halide Edip, çocukları ile ilgilenirken çalışmalarına devam etmektedir.
1908'de Meşrutiyetin ilanı onu derinden etkiler. İstanbul'a iner ve Tevfik Fikret'in başyazarlığını yaptığı Tanin gazetesinde yazmaya başlar. Meşrutiyet'in rahat dönemi bitmeye başlayınca Halide Edip, serbest kadın fikirleri yüzünden tehdit edilir. Ama o, farklı dergilerde kadın haklan ile ilgili fikirlerini yazmaya devam eder. Bu arada ingiliz gazeteci İsabel Fry ile tanışır.
1909'un 31 Mart'ında siyasi karışıklık son haddine varır. Tanin matbaası basılarak tahrip edilmiştir. Halide Edip de kara listededir. Bu yüzden bir süre Amerikan Kız Kolejî'nde saklanmak zorunda kalır. Tehlike artınca iki oğlu ile birlikte zorlu bir vapur yolculuğu ile Mısır'a gider. Isabel Fry'in daveti üzerine İngiltere'ye gider. Orada entelektüel bir çevre tarafından takip edildiğini ve tanındığını görünce çok sevinir.
1909'da İstanbul'a döndükten sonra roman çalışmalarına devam eder ve Heyula, Raik'in Annesi'ni, yayınlar. Pedagojik mevzularla ilgilenmektedir. Darülmuallimat'da ve İdadi'de beş yıl öğretmenlik yapar.
1910'da onu üzen bir olay olur. Kocası Salih Zeki bir kadınla daha evlenmek istemektedir. Halide buna müsaade etmez. Dokuz senelik evlilikleri bu yüzden sona erer. Babasının Fazlıpaşa Yokuşu'nda tuttuğu eve gider. Orada uzun bir hastalık geçirir. Bu hastalık süresince manevi hisleri artar.
1910-1912 yılları arasında Türk Ocağı'na girer. Milliyetçilik fikirlerinden etkilenir. Bazı farklılıklar dolayısıyla bir süre sonra Ziya Gökalp ile yollan ayrılır. 1912'de Balkan Muharebesi patlak verince Halide, Tealii Nisvan Cemiyeti'nin faaliyetlerine katılır. Bir hastanede gönüllü olarak çalışır. Memleketi yakından tanıma fırsatı bulur. 1913'de Balkan Savaşı son bulur.
Halide Edip, öğretmenlikten istifa eder. Kız Mektepleri Umumi Müfettişliğine getirilir. Bu görevi dolayısıyla İstanbul'un arka mahallerindeki fakir insanların hayatını yakından görme fırsatı elde eder. 1914'de I. Dünya Savaşı çıktığında aynı görevi sürdürmektedir. 1916'da Cemal Paşa'nın daveti üzerine maarifçi olarak Lübnan'a gider. Buralarda mektep açma faaliyetlerini üstlenmesi için görevlendirilmiştir. Günde 16 saat çalışmaktadır.
1917'de Adnan Adıvar'la evlenir. Tatil için Türkiye'ye gelirler. Lübnan'a tekrar döndüklerinde orada Kenan Çobanları'nı yayınlar. Bu eser bestelenerek opera şeklinde defalarca temsil edilir. Mart ayında okullar kapanınca Halide Edip tekrar İstanbul'a döner.